Değerli okurlar, pandemi döneminden bu yana ekonomimizde yaşanan dalgalanmalı süreç sebebiyle birçok aile geçim sıkıntıları çekmeye başladı. Eskiden orta direk diye tabir edilen ekonomik skaladaki orta sınıf maalesef yok olma derecesine geldi. Aslında ekonominin içerisinde bulunduğu durumu yapılan maaş zamlarından da çok net bir şekilde görebiliyoruz. Önceleri 300-400 lira olarak yapılan zamlar artık 5-6 bin lira seviyelerinde yapılıyor. 2018’te bin 600 lira olan asgari ücret aradan çok değil yalnızca 6 yıl geçmesine rağmen 17 bin 2 liraya kadar çıktı. Hal böyle olunca da düşünmeden edemiyorum bu nereye kadar böyle gidecek. Belki önceleri asgari ücretle geçinen kişi ile 3-4 bin bandında kazanan bir insanın arasındaki uçurum bu kadar fazla değilken şu an 30-40 bin lira gelire sahip olan kişi ile 17 bin lira maaş alan asgari ücretli arasında çok daha büyük bir uçurum var. Çalışan nüfus oranımız içerisinde asgari ücret alan kişileri baz alırsak tablo da ortaya daha net bir şekilde çıkıyor. Birçok sektörde ya asgari ücret ya da onun biraz üzerinde maaşla çalışan milyonlarca insan var. Hal böyle olunca da sokak röportajlarımda dahi bunun yansımalarını çok net görebiliyorum. Hangi soruyu vatandaşlara yöneltirsem yönelteyim konu kesinkes ekonomiye bağlanıyor ve insanlar problemlerini dile getiriyor. Birçok kez de sırf ekonomiyi sormadığım için tepki görmüş ve röportajımı sonlandırma mecburiyetinde kalmışımdır. Ekonomideki kötü gidişat görünen o ki durmuş durumda artık hedef ileriye doğru ilerlemek, onlarca kez belirttiğim üzere üretim, üretim, üretim. Bir ekonomiyi kalkındırmak istiyorsanız yapmanız gereken en önemli şey üretim ekonomisi oluşturabilmekten geçiyor. Elbette ki üretim dediğim şey basit ve alıcısı olmayan ürünler değil aksine teknoloji çağıyla birlikte imal edilebilen katma değerli ürün üretimidir. Bunun yolu da bilinçli bir nesil yetiştirmek ve mevcut çalışma prensiplerini bu kural ölçeğinde harekete geçirmekten geçiyor. Özellikle ihracat gelirimizi artırmaya yönelik hamlelerde bulunmalı ve yatırımcıları teşvik edebilmeliyiz. Aynı şekilde yetişmekte olan nesillerimize geleceğimizin onlara emanet olduğunu öğretmeli, ülke menfaatleri doğrultusunda hareket etmeleri için çaba sarf etmeliyiz. Henüz ilkokul çağından itibaren çağa uygun bir şekilde küresel dünyada varlığımızı güçlendirme ve rekabeti yakalayabilme hedefiyle yetiştirmek zorundayız. Nasıl ki ABD, Çin, Japonya ve Güney Kore teknolojide birer marka haline gelebildiyse bunu biz de başarabiliriz. Bunun için gerekli her şeye sahibiz. Tek eksiğimizin çağı tam anlamıyla yakalamamış olmak ve doğru yöntemi uygulamıyor oluşumuz olduğunu düşünüyorum. Örneğin son zamanlarda dünyayı kasıp kavuran yapay zekâ teknolojisini bizler de yapabilmeliyiz. Birçok sektörde vazgeçilmez bir hale gelen bu teknolojinin ilk yıllarında bizde var olabilirsek eminim ki ileride ülkemize milyarlarca dolar kazandıracak işler ortaya çıkarabiliriz. Nasıl ki internetin ilk dönemlerinde Facebook, Twitter gibi uygulamalar bir anda ortalığı kasıp kavurdu ve milyarlarca dolarlık şirketler haline geldi. Şu anda bunu düşünerek bizlerde bir şeyler başarmak için çaba sarf etmeliyiz. Bundan 20 yıl önce teknoloji olarak geri gözüken, eğitimsiz olarak nitelendirilen Hindistan ve Çin gibi ülkeler şu anda öylesine büyük bir yol kat ettiler ki özellikle Çin, ABD’yi tahtından dahi etme derecesine gelmiş durumda. Peki bu nasıl oldu? Cevabı basit. Çağa ayak uydurarak, nesillerini o şekilde yönlendirdiler. Velhasıl kelam, ekonomimizin geldiği durumu ve gelir eşitsizliğini ortadan kaldırmak istiyorsak küresel pazarda iş yapmak zorundayız. Bunun yolu da doğru hamleler ve çağı yakalamaktan geçiyor. Asgari ücretli bir bireyin dahi istediğinde bir araba sahibi olabildiği bir Türkiye olabilmek dileğiyle, sağlıcakla kalın.